20 Nisan 2024 Cumartesi
Ruhi Mehmet ÇİLEK
Ruhi Mehmet ÇİLEK
SEYYAH
12.05.2020 13:34

LAZIMÜ’T-TASHİH

LAZIMÜ’T-TASHİH

Yayınlanmasında az da olsa katkım bulunan ve haftalık yayınlanan bir yerel gazetemiz var, YENİ ÇEŞME… Bu gazetenin, meccanen çalışanı ve katkı sunanı bir hayli fazladır, bakmayın öyle künyesinde yazıldığı biçimi ile “One Man Show” görünümüne… Gazete son derece mütevazi iktisadi şartlarda hazırlanır, ancak haftalık olması nedeni ile haberden ziyade, bir tayin-i telakki ve ibraz-ı nazariye bazen de ihsas-ı nazariye platformu olup muharrirleri ve mütefekkirleri hadid ün nazar (görüşü keskin olan) sahibidirler. Gazetenin patronu; Aydın Korkmaz, esasen bu meşgalenin, iktisadi, hukuki ve siyasi manada en büyük “hamalı” olup uzun yıllardan beri aynı manadaki sonuçlarına katlanmaktadır. Bu çok meşakkatli faaliyetin sonuçlarına katlanarak yerel düzeyde çok farklı tefsir ve tevil sahibi yazı yazacak insana platform olmaya devam etmektedir. Bu manada hem okuyucular hem de mütefekkir ve muharrirler kendisine müteşekkir olmak durumundadır. Bu vesile ile şahsım da kendisine bir kez daha kentim ve şahsım adına şükranlarımı sunmalıyım. Kendisi ile birçok konu detayında çok farklı yaklaşımlara ve tefsirlere sahip olup daha önceleri de okuyucularımızla da paylaştığım üzere, aramızdaki büyük ayrılıklardan birisi de “yetmez ama evet” konusudur.  Maalesef kendisi iflah olmaz, iğne, ilaç, hastahane ve doktor kâr etmez bir “yetmez ama evet”çidir. Tüm yaşananları tüm aleniyetiyle görmesine rağmen hala kendince tefsir ve telakki sahibi bir eda ile fikri muhafaza ve müdafaa içerisindedir. Muhtemelen fikri değişti denilmesinden ziyadesiyle ürker bir halet-i ruhiye içindedir, bilemiyorum. Kendince galat-ı meşhurları da vardır, bunlardan bir tanesi; eski Başbakanlardan Süleyman Bey’e (Demirel) atfen “Demokrasilerde çare tükenmez” lafı olup doğrusunun “meşruiyet içinde çareler tükenmez” olduğunu onlarca kez anlatmama rağmen ısrarla mezkûr yanlışı tekrara devam etmektedir.

 

Bilindiği üzere; mezkûr Başbakan “içimizdeki Amerikalılara” mütenasip en mühim misaldir. Amerikancı olmasının altını çiziyor olmamızın yegâne sebebi, temsiliyetinin hilafına bir davranış içinde olamayacağını tebarüz ettirme gayesidir. Amerika ve demokrasi, asla ve kat’a bir araya, yan yana, ard arda, alt alta getirilebilecek kelamlar olmayıp olsa olsa mezkûr ülkenin sadece kendi içinde, sınırlı ve sorunlu bir versiyonunun tatbikatından mürekkep olabilir. Ya da Amerika’nın (şüphesiz ABD) demokrasi tarifinin ne olduğunu görmek için, taşeronları marifetiyle; önce Afganistan bilahare Irak’a getirdiği iddiasına göz atmak yeterlidir. Uzatmadan ben söyleyeyim “meşruiyet içinde çareler tükenmez” lafının manasını, Süleyman Bey’e atfen ve mealen; şartlar ne olursa olsun, kimse merak etmesin, iktidarımıza itimat göstersin, biz “uydururuz bir kılıf canım” fikriyatından ibarettir. Bu kadar, ancak bu tefsirde birkaç derin mana vardır, en birincisi ve en önemlisi “yeter ki ben iktidarda olayım” olup kanun yapma, yönetmelik hazırlama yetkisi ben de olsun, görürsünüz siz kılıfı ya da nasıl kılıf hazırlanırmışı… Asıl olanın “demokrasiye” değil “kanuna uydurma” olduğunu ömrüm boyunca mezkûr muhteşem muhteremin 17 kere iktidara gelişini ve gidişini maalesef yaşayarak öğrendim. Netice itibariyle pek muhterem ve muhteşem zat; devri iktidarında başta müdavimlerine ve kendisine itimat edenlere yönelik olmak üzere ama esasen de Canım Yurdumu yönetebilmek adına, zaptı raptı adına dillere pelesenk olan; “Meşruiyet içinde çareler tükenmez” lafını sarf eder, bu lafın da zinhar demokrasi ile uzaktan yakından alakası olmaz.

 

Ülkemizin sömürgeleştirilme sürecinde hiçbir beis görmeyen hatta bunu nemaya ve de mamaya dönüştürme mahareti gösteren ve içimizdeki Amerikalıların en önemlisi dedim ya; Morrison’luk mertebesine ulaşmış olması da, Johnson fotosuyla propaganda da bu kabil bir delilidir iddiamızın. Hatta o kadar güzel bir delildir ki; "Dostlar Arasında: 1923-2007 Arasında Türk-Amerikan Diplomatik İlişkileri" adı altında ABD Büyükelçiliği'nin Türk-Amerikan Derneği merkezinde düzenlenen sergide; ABD Başkanı Lyndon Johnson ile 1962 yılında çektirdiği fotoğrafın altında; “ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı onuruna düzenlenen törende, Başkan Yardımcısı Lyndon Johnson, Süleyman Demirel ile. O tarihte Morrison Knudsen mühendislik firmasında çalışan Demirel, daha sonra “Morrison Süleyman” lakabı ile anılmıştır” yazmakta olduğunu basından da öğrenmiş ve canım yurdum adına tekrardan üzülmüştük. Hatta hatırlanacağı üzere mezkûr muhteşem zat bu fotoğrafı delegelere dağıtarak AP’ye (Adalet Partisi) genel başkan bilahare de Necip Türk milletine dağıtarak başbakan olmuştur. Bahse konu fotoğraf sergisini gezerken fotoğrafın altında yazan bu notu kendisine gösteren gazetecilere “İngilizcesinde böyle bir not yok” diyerek te dalga geçmiştir. İşte bu muhteremin bu sözü üzerine ne desek azdır, vallahi…

 

Neyse biz yine gelelim; Süleyman Bey’in takipçileri ve ardılları 1980’lerin sonunda tekrar hükümet edebilme ihtimalinin belirmesi üzerine, nema ve mama kokusuna dayanamayarak ve muhalefette edilebilecek en tılsımlı kelam olan “demokrasi” lafını “meşruiyet” lafının yerine ikame etmesi meselesine. Yaşları ve hafızaları müsait olanların kolayca hatırlayacağı üzere, 70’li yılların sonuna doğru muktedirlerin hükümet etmekte düçar oldukları biçare durumdan çıkma arayışlarının bir manada sözcüsü de olan Süleyman Bey gerek savunduğu sistemin gerekse de şahsının ve ekibinin muvaffakiyet gösterememesi konusunda kendisine sorulan bir soru üzerine; dönemin TBMM de yeterlik sayısı olan 226 sayısını bulursunuz, bizi düşürürsünüz, olur biter, demesinden ibarettir, tüm mevzuu. Dönem itibariyle kendisini sınırsız ve sorumsuz destekleyen komşu mahallenin “Partileri”de kimsenin 226’yı bulamayacağını bilerek ya da durumdan emin olarak şişkin egoları ile mangalda kül bırakmıyorlardı. Daha çok laf etmek kabildir, mevzuu üstüne ama yer kalmadı yine. Yani ve özetle; Sn. Gazete Patronu Aydın Korkmaz, mevzuu neymiş, “demokrasi” ve “meşruiyet” neymiş ve nasıl kullanılmalıdır konusunda artık lütfen ve Allahaşkına dilini ve görüşünü değiştir. Muhteşem muhteremin “Meşruiyet içinde çareler tükenmez” sözünü ederken, amacında ve niyetinde asla ve kat’a demokrasi yoktur hatta aklının ucundan bile geçmez. Onun için, hükümet etmek ve kanun ve yönetmelik yapma hakkını elde tutmak yegâne ve meşru durumdur. Efendim hukuki olmamış ahlaki olmamış ne gam ne keder, yeter ki meşru olsun, yeter ki resmi olsun, meşruiyet, resmiyet adına, devlet rutinler dışına da çıkara vardırmıştır ahlaki olmama durumunu, çareler tükenmez diye diye, ne çare ne de kaynak bırakmışlardır, elhamdülüllah…

 

Peki, şimdi mezkûr sözü gerçek manada “demokrasilerde çare tükenmez” haline dönüştürmek istiyorsak eğer, behemehâl neler yapmalıyız, yukarıda bahsedilen zulümleri bize yaşatanları ve ardıllarını teşhis ve tespit etmeli ve sırtımızdan atmalıyız, buradan başlarsak arkası çorap söküğü gibi gelecektir.

Son Haberler

©2016 - BHM | BODRUM HABER MERKEZİ info@bodrumhabermerkezi.com